50. Kütüphane Haftası'na özel olarak, Kütüphanemiz tarafından düzenlenen "Anlatacak bir Hikayeniz Olmalı" başlıklı hikaye yarışmasına toplam 8 hikaye ile katılım oldu. Genel Kültür Dersleri Okutmanı Yasemin Özcan, Genel Sekreterlik Özel Kalemi Murat Emre Akdal, Strateji Geliştirme Daire Başkanı Nazife Şahin ve İYTE Kütüphanesi tarafından değerlendirilen hikayelerde; konu ile bağlantı, edebi üslup, dil ve anlatım ile hikaye türünde olması kriterleri dikkate alındı.
50. Kütüphane Haftası İYTE Kütüphanesi etkinliğinde açıklanan sonuçlarda, "Kayıp Bir Öykü" ile Çağlar Çil'e birincilik ödülü “e-Kitap Okuyucu” Rektörümüz Prof.Dr. Mustafa Güden tarafından verildi.
İkincilik "Kahve" ile Yavuz Selim Öztürk, üçüncülük "Yanlış Zamanın Mavisi" ile Dilek Cansu Gürer", dördüncülük "Mabed-i Hanem" ile Tuğba Coşgun'un olurken, "Kapalı Kapılar Ardında" ile Canan Üçüncü mansiyon ödülü aldı.
Yarışmamıza katılan tüm yarışmacılarımıza, hikayeleri değerlendiren Genel Kültür Dersleri Okutmanı Yasemin Özcan, Genel Sekreterlik Özel Kalemi Murat Emre Akdal, Strateji Geliştirme Daire Başkanı Nazife Şahin'e ve verilen ödüllere (e-Kitap Okuyucu ile Charles Dickens Kalem) sponsor olan Elsevier firmasına teşekkür ediyoruz.
Yarışmaya katılan tüm hikayelere bu sayfadan ulaşarak, okuyabilirsiniz. Keyifli okumalar...
Kayıp Bir Öykü / Çağlar Çil (Birincilik)
Agnieszka Gonerska’ya,
Kayıp öykülere ve hiç bitmeyecek serüvenlere!
Zamanın kanatları altında saatin tik takları. Büyük bir masanın etrafını kuşatmış ders notları, yeşil renge boyanmış lambanın ışıkları altında parlıyor. Kitaplar, yine aynı dinginlikle raflarında sahiplerini beklerken, ortalığı kaplayan sessizliğe serenat yapıyor. İşte o sıradan gün de onların renkli, coşkulu ve zaman zaman da hüzünlü dünyasında çokça yolculuk yaptığım zamanlardan biriydi. Büyük, ihtişamlı kütüphanenin tozlu raflarında Tolstoy’u, Dostoyevski’yi ya da Yaşar Kemal’i ararken kaybolduğum zamanın durduğu bir anda neden sonra kendi yazdığı öykünün kahramanı olan bir yazarın ifadesine büründüğümü hatırlayamıyorum. Tuhaf bir hisle elime kalemi aldığımda kayıp bir öyküyü resmetmeye çabalarkenki halim görülmeye değerdi. Devamı
Bir kahve 1 lira. Sade, şekersiz ve kremasız, koyu kahverengi, üzerinde dumanları tüten bir bardak kahve. Koyu kahverengi ve üzerinde parlayan köpükleriyle bir kahve yalnız 1 lira. Üstelik karton bardak ve tahta çubuk bedava. Üstelik tahta çubukla kahveyi karıştırmak da, karıştırırken sağa sola sıçratıp birilerinin üzerine dökmediğiniz ve çoğunluğu nazik insanlardan oluşan bu hoş mekanda aksi birine denk gelip de tatsız bir mevzuya karışmadınız sürece, neredeyse hiçbir kural tarafından yasaklanmış değil. Üstelik tahta çubukla kahveyi karıştırmak serbest bırakılmış olduğu gibi, yoğun, koyu, üzerinde dumanı tütecek kadar sıcak ve acımtrak kokusuyla, karışan kahvenin fiziğin olağan kurallarına hiçbir direnç göstermeden paşa paşa dönüp durmasını izlemek de ayrı bir keyif. Bir insan daha ne ister? Devamı
Yanlış Zamanın Mavisi / Dilek Cansu Gürer (Üçüncülük)
“Hiç kimsenin beni bulamayacağı bir yer istiyorum. Kendimin bile”
11 Mayıs 2011’de ilk sayfalarını yazdığı günlüğün son sayfasına gelmişti sonunda. 28 Nisan 2012. Bu cümlelerle veda etti en eski dostuna. Bu cümleleri söyleyebildiği tek olaydı belki de. Herkes YGS’nin darbesini henüz atlatmış, hala umudu olanlar LYS için kastırmaya başlamış, diğerleri de umutlarını 13 ay sonrasına ertelemişti. Kısacası kimsenin umurunda değildi Hayat’ın ne hissettiği. Onların umurunda olan Newton yasaları, organik kimya, hani o her sınıfta mevcut, notları deli yüksek olmasına rağmen sosyal hayatından da geri kalmayan “cool” oğlanın dolaşım sisteminden bahsederken “miyokart” a “mivokart” demesi (sonunda bir açığını yakalamışlardı çünkü). Devamı
Mabedi-i Hanem / Tuğba Coşgun (Dördüncülük)
Güzel bir gün,çiçekler açmış,kuşlar cıvıl cıvıl,arada bir kelebekler görünüyor…Yeşil çimenlerin üzerine küçük bir kilim serdim,ayakkabıları çıkardım ve uzandım.An’ın tadını çıkarmak bu olsa gerek…Öylece kaç saat elimdeki kitabı okudum,kah güldüm,kah düşünerek etrafa daldım bilmiyorum.Sahi ben ne zaman okumaya başladım?
İlkokul yıllarımda babam her akşam odamdaki ranzanın üst katına uzanır,kardeşimi ve beni iki tarafına alır ve bize hikayeler okurdu.O güçlü kollarıyla bizi sarmalardı adeta!Ve o kadar çok şey biliyordu ki…Bildiklerini bize anlatmak için bizim büyümemizi beklediğini düşünürdüm hep.Ben okumayı öğrendiğim zamanlar göz ucuyla babamın okuduğu sayfaları görmeye çalışırdım.Devamı
Kapalı Kapılar Ardında / Canan Üçüncü (Mansiyon)
Hafifçe sallanan pencerenin sesine açıldı gözleri. Boynu geriye devrilmiş, belki de günlerce uyumuştu kahve rengi, ahşap sandalyede. Dışarıda gecenin çirkin yüzü rüzgarla makyaj yapıyordu. Çıplak ağaçların birbirleriyle dansı şeytanın gösterisi gibiydi. Yavaşça doğruldu oturduğu sandalyeden. Havada ağır bir bohem, tüyleri diken diken eden yalnızlık vardı. Rüzgar kapı aralıklarından girip, saçlarına dokunuyordu. Ayağa kalktı, nerede olduğunu anlamaya çalıştı. Önünde uzanan sıra sıra masaları tanımıyordu. Üzerlerindeki yeşil lambaların cılız ışıkları titriyor, belli ki onlar da korkuyorlardı. Bir kütüphane bu kadar kasvetli olabilir miydi? İnsanların izleri bir gölge misali dolaşırken koridorda yukarı çıktı.Devamı
Yırtık / Polatkan Özcan
Çığlıklar doruğa ulaşıyor, ağzım istemsizce açılıyor. Sonuna kadar. Gözlerimi sımsıkı kapatıyorum. Çenesi sonradan dikilmiş bir deve, önüne atılan mısır koçanına geçirilmiş tavuk kemiğini yerden alıyor. Çenem acımaya başlıyor. Gözlerimi açıyorum, ışık tüm zıtlığıyla gözlerimi yakıyor. Acıyla kapıyorum tekrar. Derisinin yumuşacık olduğunu hissedebildiğim bir dinozor ayağıma sürtünüyor. Beynimde bir şeylerin yırtıldığını hissediyorum. Gerçekten bu mümkün mü, diye soruyor başka bir ses. Hayır. Hızlı, hızlı nefes almaya başlıyorum. Hançer yavaşça giriyor kafamın tam üstünden. Kan yok. Parçalanmış cinsel organlar ve hayvan cesetleri ışık hızında binbir renge bürünerek birbirine geçiyor. Bu kadar acı çekmene ne gerek var, diyor aynı ses. Devamı
İYTE Kitaplar Evi / Suna Koşun
İYTE ve uzak. Birbirinden ayrılmaz iki kelime gibi, dillere pelesenk olmuş gidiyor... Ve bir gün ben de orada okumaya başlıyorum. İlk iş kütüphanesinin yerini öğreniyorum. Öğreniyorum ki; İYTE kütüb hanesi -kitaplar evi- sakin kampüs yaşantısının en üst seviyelerde olduğu bir yerde konumlanıyor. Neden burada acaba? diyorum ilk geldiğimde. İçimizde, yanımızda, yamacımızda değil de neden böyle kenarda, çeperde?.. Devamı
İYTE Kütüphanesi ve Bendeki Anlamı / Murat Caner Yarımçam
Bölüm 1: Geçmiş
İYTE‟ye kayıt olduğum zaman, merakımı cezbeden ilk birkaç şeyden biri, kütüphanenin nasıl olduğuydu. Konuştuğum insanlara bu soruyu sorduğumda, genelde şöyle bir cevap aldım: “Türkiye‟nin en iyi, Avrupa‟nın ise 28inci en iyi kütüphanesi”. O zamanlar kulağa çok hoş geliyordu bu cümle. Sevinmiştim ve heyecanlı bir şekilde kütüphanede geçireceğim uzunca vakitleri hayal etmiştim. Fakat gelin görün ki, çoğunlukla olduğu gibi, çok hayal edilen şeyler sadece hayallerde yaşamaya devam eder. Bende de bir süreliğine böyle oldu. Bir zaman sonra, benim okuldaki ilk dönemimin ortalarında yani, kütüphaneyi ziyaret etme fırsatı buldum. Beklentilerim yüksekti. İçeriye adımımı attım ve o her zaman hissetmeyi beklediğim sıcaklık duygusunu yüzümde hissettim. Devamı