Skip to Main Content

İYTE Kütüphanesi E-Bülten Ekim 2010 : Bir Kitap - Bir Film Önerisi

Bir Kitap Önerisi


SIDDHARTHA


Yazarı: Hermann Hesse

Çevirmen: Kâmuran Şipal

Tür: Roman

Yayınevi: Can Yayınları

Yayın Yeri: İstanbul

Yayın Yılı: Mayıs 2008 (12. Basım)

Sayfa Sayısı: 152

ISBN No: 978-975-510-100-2

Konusu: “Siddhartha'da soylu bir Brahman ailesinin oğlu Siddhartha'nın öyküsü anlatılmaktadır. Siddhartha'nın amacı gerçek bilgeliğe ulaşmak ve Buddha olmaktır. Bu nedenle ailesinden ayrılıp, çilecilere (Samanalar) katılır. O da bir Samana olur. Çileciler dünyayı ve çocuk insanların isteklerini küçümserler, çile çekerek, dilenerek yaşantılarını sürdürürler. Bir gün Gotama-Buddha ile tanışırlar. Birçok insan onun öğretilerini benimseyip, öğrencisi olmuş, komünal bir yaşam sürmektedirler. Gotama, öğrencilerine acıların kaynağından ve onların nasıl yok edileceğinden söz eder. Hasta bir dünyadan ve yaşama katlanmanın zorluğundan söz eder. Ancak bu öğretiler Siddhartha'yı tatmin etmez. Çünkü artık öğretmenlerinden öğreneceği bir şey kalmadığına inanmaktadır. Derin murakabalara daldığı yol arkadaşı ve dostu Govinda'yla yolları ayrılır. Sonra dünyada varolan ancak hiç yaşamadığı hazların peşine düşer. Güzel fahişe Kamala ile tanışır, ardından ticaretle uğraşmaya başlar. Ancak hiçbir zaman içindeki Samana ruhu ölmez. Sonunda yaşamını ne kadar değersizce ve anlamsızca geçirdiğini fark eder. Om'a (kusursuzluk, mükemmellik) ulaşamamıştır. Kamala'yla tanıştığı zaman övündüğü üç özelliğini yitirdiğini anlar; düşünmek, beklemek ve oruç tutmak. Yıllar önce 'Dostluğun senden alacağım ücret olsun' diyen ve onu ırmağın karşısına kayığıyla geçiren kayıkçıyla tekrar karşılaşır. Kayıkçıdan ırmağın en iyi öğretmen olduğunu öğrenir. Çünkü ırmakta Siddhartha kendi yüzünü, öldürdüğü sandığı ben'ini görür. Babasını, sevgilisini, oğlunu, çok sevdiği arkadaşı Govinda'yı görür. Her yaşamdaki yok edilmezliği, her andaki sonsuzluğu derinden hisseder. Yaşamı yüreğinde duyumsamayı öğrenir. İnsanların dünyevi isteklerini, kaygılarını anlamaya başlar. Çünkü artık öğrenmiştir; bilgelik bir başkasına anlatılamaz; bir bilgenin başkalarına anlatmaya çalıştığı bilgelik boş bir uğraştan öteye gidemez.”

Arka Kapak: “Genel olarak herkesçe kabullenilmiş Buddha imgesini aşan bir Buda yaratmak, daha önce eşine rastlanmamış, büyük bir başarıdır. Siddhartha, benim gözümde, Kutsal Kitap’tan kat kat üstün bir ilaçtır...” 20. yüzyılın en büyük romancılarından Henry Miller’a bu sözleri söyleten Siddhartha, 1946 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Hermann Hesse’nin başyapıtıdır. I. Dünya Savaşı’nı izleyen yıllarda, insanları kendi yaşamlarını kurmaya çağıran, Doğu gizemciliğini yücelten Siddhartha, kuşaklar boyunca nerdeyse bir “kutsal kitap” gibi okunmuştur. Siddhartha’da, Buda’nın yaşamının ilk yıllarını şiirsel bir üslupla anlatan Hesse, insanın öz benliğini bularak uygarlığın yerleşik biçimlerinden kurtulmaya çalışmasını işler. “Bu kitapta,” der, “tüm dinlerde, insanların benimsediği tüm inanış biçimlerinde ortak olan yanı, tüm ulusal ayrımları aşan, tüm ırkların, tüm bireylerin benimseyebileceği şeyi yakalamaya çalıştım.”

Siddharta; ruhbilimi, Doğu mistizmi ve Hint felsefesine ilgisiyle tanınan Hermann Hesse’nin Hint düşünce sistemini konu alan en önemli eserlerinden birisidir. Tüm doğmalardan kurtularak, kendi keşif yolculuğuna çıkan Siddhartha, okuyucuyu da içsel bir yolculuğa sürüklüyor ve bu yolculukta rehber görevi üstleniyor…

Satır Arası Cümle ve Kesitler...

* Sevgi, dostum Govinda, herşeyin başı gibi görünüyor bana. Dünyanın iç yüzünü görmek, onu açıklamak düşünürlerin işidir. Benim için tek önemli şey, dünyayı sevebilmektir; onu aşağılamamak, ona ve kendime hınç ve nefret beslememek, ona, kendime ve bütün varlıklara sevgiyle, hayranlıkla ve huşuyla bakabilmektir.
* Kimse öğretiyle kurtuluşa kavuşamaz...

* Bu yüzdendir ki, yolculuğumu sürdüreceğim – bir başka öğreti, daha iyi bir öğreti aramak için değil hani, çünkü biliyorum ki, böyle bir öğreti yoktur, tüm öğretilere ve öğretmenlere sırt çevirip, hedefime tek başıma ulaşmak ya da bu uğurda ölmek için yapacağım bu yolculuğu...

* Bir başkasının yaşamı konusunda yargıda bulunmak bana düşmez. Bir tek kendim, yalnızca kendim için bir yargıya varabilir, bir şeyi seçer ya da yadsıyabilirim...

* Yo, Siddhartha’nın bundan böyle elimden kayıp gitmesine izin vermeyeceğim. Bundan böyle düşünmeye ve yaşamaya Atman’la ve dünya ıstırabıyla başlamayacağım. Bundan böyle kendimi öldürüp, kendimi parçalara ayırıp da yıkıntıların ardında bir giz aramaya kalkmayacağım. Bundan böyle ne Yoga, ne Veda, Ne Atharva veda, ne çileciler, ne de herhangi bir öğreti olacak öğretmenim. Kendi kendime öğretmenlik yapacak, kendi kendimin öğrencisi olacak, kendimi tanımaya, Siddhartha’nın gizini tanıyıp öğrenmeye çalışacağım…

* Amaç ve töz, nesnelerin arkasında bir yerde değil, onların içindeydi, her şeydeydi kısaca...

* Anlamını çıkarmak istediği bir yazıyı okuyan biri, işaretleri ve harfleri küçümsemez, yanılsama, rastlantı ve değersiz bir kabuk diye bakmayıp okur, inceler ve sever onları, her harf karşısında böyle davranır...

* Söz dinleyiş, dıştan gelen buyrukların değil, yalnızca içten gelen sesin dediğini yapmak, iyi olan bu, yapılması zorunlu olan buydu, başka bir şey değil...

* Her şey dönüp, gelir...

*Dostluğun, senden alacağım ücret olsun.

* Diyelim ki, suya bir taş attın, en kısa yoldan suyun dibine iner... Kendine bir hedef belirledi, kafasına bir şey koydu mu Sıddhartha’da da değişik değildir durum. Siddhartha hiçbir şey yapmaz, bekler, düşünür, oruç tutar, ama taş nasıl suyun içinde yol alırsa, o da dünyada ki nesneler içinden yol alıp gider, bir şey yapmaksızın, kılını kıpırtdatmaksızın; bir şey çekip götürür onu, düşecek oldu mu, koyverir kendini, düşer... Belirlediği hedef kendine çeker onu, çünkü hedefinden onu alıkoyacak hiçbir şeyin ruhundan içeri sızmasına izin vermez... İşte Samanalar’ın yanında Siddhartha’nın öğrendiği şey...Kalın kafaların büyü diye nitelediği ve cinlerin başının altından çıktığına inandığı şey. Cinlerin başının altından çıkan hiçbir şey yoktur, cinler yoktur çünkü. Herkes büyü yapabilir, belirlediği hedefe ulaşabilir, yeter ki düşünmesini, beklemesini ve oruç tutmasını bilsin...

* Yazmak iyidir, ama düşünmek daha iyi; akıllılık iyidir, ama sabretmek daha iyi...

* Siddhartha bir ara şöyle dedi Kamala’ya. ‘Sen de benim gibisin, insanların büyük çoğunluğundan farklısın. Kamala’sın sen, yalnızca Kamala; içinde dingin bir yer, sığınılacak bir yer var, ne zaman istersen benim gibi oraya çekilebilir, kendini kendi evinde hissedebilirsin. Pek az insanda vardır bu, oysa herkes buna sahip olabilir...

* Bilinmesi gereken şeyleri insanın kendisinin tatması iyidir diye geçirdi içinden....

* Sen de ırmaktan bir şey öğrendin mi o gizi, zaman diye bir şey olmadığını?
- Evet Siddhartha diye cevapladı Vasudeva. Senin demek istediğin şu olacak sanırım... Irmak aynı zamanda her yerdedir, kaynadığı yerde, döküldüğü yerde, çağlayanda, kayıkta, akıntı yerinde, denizde, dağda, aynı zamanda her yerde ve onun için yalnızca şu an vardır, geçmişin gölgesi diye bir şey bilmez ırmak, geleceğin gölgesi diye de bir şey bilmez...

* Gerçekten arayan biri, gerçekten bulmak isteyen biri hiçbir öğretiyi benimseyemezdi...

* Bir kimse arıyorsa, gözü aradığı şeyden başkasını görmez çokluk, bir türlü bulmasını beceremez, dışarıdan hiçbir şeyi alıp kendi içine aktaramaz, çünkü aklı fikri aradığı şeydedir hep, çünkü bir amacı vardır, çünkü bu amacının büyüsüne kapılmıştır. Aramak, bir amacı olmak demektir. Bulmaksa, özgür olmak, dışa açık bulunmak, hiçbir amacı olmamak...

* Bilgelik bir başkasına anlatılamaz, bir bilginin başkalarına anlatmaya çalıştığı bilgelik aptalca bir şey gibi gelir kulağa...

* Hiç kimse bir başkasının yürüdüğü yolda, ne kadar ilerlemiş olduğunu göremez...

* Ben konuşmalarında değil, düşüncelerinde değil, yalnızca eylemlerinde ve yaşamında görürüm büyüklüğünü...

* Hiçbir gerçek yoktur ki, karşıtı da gerçek olmasın...

YAZARI HAKKINDA:

Hermann Karl Hesse


Hermann Hesse’nin Tüm Eserleri:

• 1904 Peter Camenzind
• 1906 Çarklar Arasında
• 1910 Gertrud
• 1912 – 1913 Rosshalde
• 1915 Knulp
• 1919 Demian
• 1922 Siddharta
• 1927 Bozkırkurdu
• 1930 Narziss und Goldmund
• 1932 Doğu Yolculuğu
• 1943 Boncuk Oyunu
• İlk Gençlik Yıllarım
• Klingsor’un Son Yazı
• Öldürmeyeceksin!
• Şeftali Ağacı
• Kaplıcada Bir Konuk Nürnberg Yolculuğu
• İnanç Da Sevgi De Aklın Yolunu İzlemez
• Gençlik Güzel Şey
• Bir Büyücünün Çocukluğu
• Küçük Dünyalar
• Hermann Lauscher
• Masallar
• Seçilmiş Şiirler 1896-1962

Ödülleri ve Ünvanları:

• 1905: Bauernfeld Ödülü
• 1928: Viyana Schiller Vakfının Mejstrik Ödülü
• 1936: Gottfried-Keller-Ödülü
• 1946: Frankfurt Şehrinin Goethe Ödülü
• 1946: Nobel Edebiyat Ödülü
• 1947: Bern Üniversitesi Fahri Doktora Unvanı
• 1947: Kendi memleketi olan Calw’a fahri hemşeri olarak atanması
• 1950: Wilhelm-Raabe-Ödülü
• 1954: Bilim ve Sanat Alanındaki Pour le mérite Ödülü
• 1955: Nazi döneminde, çalışmaları ve eleştirileriyle Alman kitapçıları Barış Ödülünü alması
• 1962: Hesse’nin yıllarca yaşadığı yer olan Montagnola’yı da kapsayan Collina d’Oro bölgesinde fahri vatandaşlık hakkı, 1 temmuz 1962 ölümünden birkaç hafta öncesi.
• Ayrıca birçok okul da adını almıştır.


http://tr.wikipedia.org/wiki/Hermann_Hesse

adresinden kısaltılarak alınmıştır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hermann Karl Hesse (takma adı: Emil Sinclair; 2 Temmuz 1877, Calw; 9 Ağustos 1962, Montagnola, İsviçre) Yarı Alman yarı İsviçreli şair, yazar ve ressam.

20. yüzyılın en önemli yazarlarından biridir. İlk şiirini yirmi beş yaşında yazmıştır. 1904'te serbest yazarlığa başlamış olup romanları, öyküleri, denemeleri, şiirleri, politik makaleleri ve kültür alanındaki eleştirel yazılarıyla tüm dünyada 100 milyonu aşkın okura ulaşmıştır. Kendini kanıtlama, kendi olma, yazarın kendini yansıtması, bireyin kendini aşması gibi temaları içeren Bozkırkurdu, Siddharta, Peter Camenzind, Demian, Narziss ve Goldmund, Çarklar Arasında ve Boncuk Oyunu romanları yazarın en tanınan edebi eserleridir.

Edebi önemi: Hesse'nin ilk eserleri 19 yüzyıl geleneği doğrultusundadır: Şiiri Romantizm akımının etkisi altındadır aynı şekilde “Der Grüne Heinrich“in yazarı Gottfried Keller’in sonrasında gelişim romanı olarak bilinen türde yazdığı “Peter Camenzind“ kitabının dili ve üslubu da Romantizm akımının yansımalarını gösterir.

Hesse, içerik olarak Yaşam Reformları’nın ve Gençlik Hareketleri’nin bir yönelimini benimsediği, büyüyen sanayileşme ve şehirleşmeye karşı hareketlerin içinde bulunmuştur. Özellikle Gusto Gräser’ın yaşadığı civardaki Monte Verita onun için sembol olmuştur. Biçimdeki ve içerikteki yeni romantikçi bu tutumdan Hesse daha sonraları vazgeçmiştir. Şehir ve kırsalın karşılaştırılması ve kadın erkek zıtlığında kendini gösteren “Peter Camenzind”in tezatlı yapısı buna karşılık Hesse’nin sonraki önemli eserlerinde de (örneğin “Demian” ve “Bozkırkurdu” eserlerinde) hala görünmektedir.

Psikolog Carl Gustav Jung’un prototip öğretisiyle tanışıklığı, hatta Jung’un psikoloji çalışmalarına olan bu ilginin Hesse’nin eserleri üzerinde somut etkisi olduğu, ilk olarak “Demian” romanında kendini gösterir. Kendi kendini keşfetme ve ruhsal evrende gizemli olanın ardında öz kimliği yaratma çabaları ile Jung Psikolojisine doğrudan bağlantılar, Hesse’nin arkadaşı Gusto Gräser’in de işaret ettiği bir durumdur. Genç bir insana kendine giden yolu açan eski arkadaşı ya da ustası, kitabın merkezi konusu halindedir. Bu sebepten dolayı sayısız “Hesse nesli” kendilerine en sevdikleri yazarı seçtiler ve hala da seçmektedir. Gelişim romanı geleneği “Demian”da hala görülebilmektedir. Fakat bu eserinde (hatta “Bozkırkurdu’nda” da) tutum gerçek düzeyde değil de, bir iç “ruhlar kırsalında” gerçekleşmektedir.

Hesse’nin eserlerindeki başlıca diğer bir yaklaşım her şeyden önce (ama sadece) “Siddharta” romanında bulunan spiritüalizmdir. Hint bilgelik öğretileri, Gusto Gräser’in ona tanıttığı Taoizm ve Hıristiyan mistiği onun arka alanını oluşturmuştur. Birey üzerine bilgeliğe giden yolu açan ana eğilim paralelleri daha çok Theravada Budizm’inde bulunsa da Asya öğretisine hitap etmeyen tipik batı yaklaşımıdır. Bazı eleştirmenler, Hesse’ye, kendi kişisel dünya görüşünü ve ruhsal durumunu aktarmada edebiyatı kullandığına yönelik bir karşı argüman öne sürmüşlerdir. Bu eleştiri ters çevirtilip eleştirmenlerin, onun edebiyatına değil, dünya görüşüne karşı çıktıkları söylenebilmektedir.

Hesse’nin tüm eserleri güçlü bir otobiyografik bileşimi barındırır. Bu bileşim özellikle “Demian”da, “Doğuya Yolculuk”ta, hatta “Klein und Wagner” eserinde ve ”yaşam krizi romanı” için doğru bir örnek olan “Bozkırkurdu”nda açıkça bellidir. Sonraki eserinde bu bileşimler daha açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Hesse birbirine bağlantılı romanlar olan “Doğuya Yolculuk” ve “Boncuk Oyunu”nda ana konusunu çok değişik varyasyonlarda kuvvetlendirmiştir: Bir genç ve onun eski arkadaşı ya da ustası. Ortaya çıkış tarihinin arka alanından, 20. yüzyılın en berbat yıllarında önce Hesse “Boncuk Oyunu”nda insanlığın ve ruhun ütopyasını işaret etmiştir, bunun yanı sıra Hesse tekrar bir klasik gelişim romanı yazmıştır. Her iki unsur diyalektik bir etkileşimde teraziye tutunmaktadır.

Hesse’nin kitaplarının eleştirileri o zamana dek tanınmayan yazarların kitaplarından Asya kültür çevrelerindeki felsefi çalışmalara kadar uzanmıştır. Bu çalışmalar bugün dahi varlığını sürdürmekte; özellikle 1970’li yıllarda batının da edebiyat, felsefe ve düşünce ortak mirası olmadan önce Hesse tarafından keşfedilmiş ve gerekli çalışmaları yapılıp kullanılır duruma getirilmiştir.

Bir Film Önerisi

APOCALYPSE NOW
(KIYAMET)


Yönetmen: Francis Ford Coppola

Yapımcı: Francis Ford Coppola

Senaryo (Kitap):
Joseph Conrad

Oyuncular: Martin Sheen, Marlon Brando, Robert Duvall, Frederic Forrest, Sam Bottoms, Laurence Fishburne, Albert Hall, Harrison Ford

Orijinal Adı: Apocalypse Now (Redux)

Yapım Ülkesi: ABD

Orijinal Dili: İngilizce

Filmin Türü: Dram / Macera / Savaş

Yapım Yılı: 1979

Filmin Süresi: 195 dk.

Joseph Conrad'ın “Heart of Darkness” (Karanlığın Kalbinde) kitabından Francis Ford Coppola tarafından sinemaya uyarlanan film, sinema tarihinin en ünlü savaş filmlerinden biri olarak kabul ediliyor. Coppola, kolonileşme döneminde geçen kitaptaki hikâyeyi Vietnam Savaşı'na taşımış.

Konusu: Yüzbaşı Willard (Martin Sheen), Vietnam’da Amerikan ordusuna başkaldıran ve vahşi yöntemlerle bir orman kabilesini yöneten Albay Walter Kurtz’ü (Marlon Brando) bulup öldürmekle görevlendirilir. Kurtz’ün izinde, insan yüreğinin karanlığıyla savaşın gerçekliği arasında kalan Yüzbaşı Willard, çok geçmeden sonsuz bir kâbusun içine sürüklenecektir. Yol boyunca başından türlü türlü olaylar geçen Willard anlar ki; sadece Albay Kurtz değil, tüm Kamboçya delirmiştir.

Film doruk noktasına Yüzbaşı Willard'ın, Albay Walter Kurtz'e (Marlon Brando) ulaşmasıyla varıyor. Francis F.Coppola'nın filmografisindeki en iyi film olan "Kıyamet" de Marlon Brando son yarım saatten daha az bir süre  gözükse de inanılmaz bir kişilikle çıkıyor karşımıza. 


Film başlangıcından itibaren filmin sonuna doğru Walter Kurtz’un sorduğu “Gerçek özgürlük üzerinde hiç düşündün mü? Başkalarının yargılarından hatta kendi yargılarından bile kurtulduğun bir özgürleşme?” sorusu için hazırlıyor sanki izleyiciyi ve bunu öyle bir sahne ile yaşatıyor ki; tüm  yargılar yok oluyor; iyi, kötü, doğru, yanlış hepsi siliniyor. Film, izleyiciye Walter Kurtz’un bahsettiği özgürleşmeyi yaşatıyor ve bu duygunun etkisinden çıkıp, yargıları tekrar devreye sokmak epey zaman alıyor.


Film bir yandan Vietnam Savaşı ile ilgili Amerika’ya kendi sorgulamasını yaptırırken, diğer yandan da izleyiciyi kendi karanlığıyla yüzleşmeye çağırıyor. Uzun bir film ancak öyle akıcı ki, bittiğinde daha devam etmeliydi duygusunu yaşatıyor. Gerçi yarattığı duygudan çıkmak epey bir vakit  aldığından 195 dakikalık sınırlarını aşıyor. "DEHŞET" in muhteşem anlatıldığı bir film.


Film Hakkında Notlar:


- Etkileyici bir açılış sahnesi: Uçmakta olan helikopterlerin gürültüsüne karışan “The Doors"un "The End" parçasının eşliğinde, Amerikan helikopterlerinin Napalm bombalarını tropik ormana bırakmasıyla bir anda kavrulan ormanın görüntüsü…

- Film çekimleri çok zorlu bir ortamda uzun bir süre boyunca sürmüş ve maddi açıdan büyük zarar edilmiş. Filmin çekimi için 6 hafta öngörülmüş, ancak çekimler 6 ay sürmüş, 12 milyon $ bütçesi olan film, 40 milyon $'a mal olmuş.

- Martin Sheen in canlandırdığı Willard rolü için düşünülen ilk isim Steve Mcqueen miş. Daha sonra Harvey Keitel seçilmiş, ancak 1 aylık çekimlerden sonra Coppola, Keitel ile tartışıp onu kovmuş yerine Martin Sheen'i almış, tüm çekimler yeniden başlamış.
        
- Kıyamet'i ilk başta Vietnam'da, yani hikâyenin geçtiği yerde çekmeyi isteyen Coppola'nın bu isteği kabul edilmemiş ve ekip Filipinler'e gitmiş, çekimlere orada başlanmış. Ancak muson yağmurları günler boyunca dışarı çıkmayı imkânsız hale getirmiş, gerilla çatışmaları olmuş, tayfun patlamış ve bütün set yıkılmış.

- Amerikan ordusu filme ekip ve ekipman desteği vermeyi reddetmiş, bütün askeri araçlar Filipinler ordusundan temin edilmiş.

- Çekimler sırasında, Martin Sheen kalp krizi geçirmiş,  Coppola'ya durum iletildiğinde; “Ben öldü diyene kadar, ölü olamaz”, dediği söyleniyor.

- Francis Ford Coppola film çekimleri sırasında 40 kilo vermiş.

- 1979 yılında Cannes film festivaline son anda yetiştirilmiş. Gösteriminin ardından alkış ve yuhalama sesleri birbirine karışmış, sonunda altın palmiyeyi almıştır.

- Coppola ‘Altın Palmiye’ ödülünü almak üzere kürsüye geldiğinde; "Ben, Vietnam Savaşı'nı anlatan bir film yapmadım. Bu film, Vietnam Savaşı'nın ta kendisidir." demiştir.

- Sinema tarihinin en önemli 100 filmi arasında gösterilen 1979 tarihli “Kıyamet”; yeni kurgusuyla 202 dakikalık bir film haline gelmiş ve 29 yıl sonra “Apocalypse Now Redux” olarak beyaz perdeye geri dönüş yapmıştır.

  Ödüller:

  • 1979 Cannes Film Festivali, FIPRESCI Ödülü
  • 1979 Cannes Film Festivali, Altın Palmiye
  • 1980 BAFTA Film Ödülü, En İyi Yönetmen
  • 1980 Altın Küre, En İyi Yönetmen
  • 1981 David di Donatello Ödülleri, David En İyi Yapımcı
  • En İyi Görüntü Oscar Ödülü
  • En İyi Ses Oscar Ödülü
  • Altın Küre En İyi Film Müziği Ödülü
  • Altın Küre En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü

Filmin Fragmanı