İYTE Kütüphanesi E-Bülten Ekim 2015: Bir Film Önerimiz

Konusu:

Avustralyalı bir çiftçi olan Connor (Russell Crowe) üç oğlunu da Çanakkale Savaşı'na göndermiştir. Connor, Çanakkale Savaşı'nın ardından Türkiye'ye gelir ve Gelibolu'da savaşta kaybolan üç çocuğunun izini bulmak için arayışa koyulur. Arazide su bulma konusunda usta olan Connor, oğullarına ait bir iz bulabilmek için her şeyi yapacaktır. 

Connor'ın İstanbul'da başlayıp Çanakkale'ye ve oradan da ülkenin çeşitli yerlerine uzanan bu arayış yolculuğunda en büyük destekçileri, önce düşman olarak gördüğü ancak sonradan dost olduğu iki Türk subayı Hasan (Yılmaz Erdoğan) ve Cemal (Cem Yılmaz) olacaktır.

Filmde sadece bizim hikayemiz anlatılmıyor, aynı zamanda Avusturyalı acılı bir babanın 3 oğlunu ölü ya da diri bulmak için çıktığı yolculukta savaşın gerçekleriyle yüzleşiyorsunuz. Kurak arazide yer altındaki suyu​ bulma konusunda özel bir yeteneğe sahip olan Connor'ın, çocuklarının da tam olarak hangi noktada öldüğünü hissetmesi ve işaret ettiği yerde çocuklarına dair izler bulunması filme mistik bir hava katıyor. 

Önyargılı bir yaklaşımla değil de; savaşta tüm tarafların kayıplar yaşadığına vurgu yapılarak savaşa barışçıl ve eşit şartlarda yaklaşılıyor. Russell Crowe'un; filmde Avusturya'nın savaşa girme sebebini "prensip için savaştık" diye açıklaması karşısında Cem Yılmaz'ın "savaşıyorsun, ölüyorsun, hiçbir şey kazanmıyorsun, tam ticaret yapılacak milllet" cevabı ile özeleştiri de yapılıyor.

Russell Crowe ilk yönetmenlik denemesi olan "Son Umut" ile ilgili olarak verdiği röportajlarda, döneme ait bir mektuptan öğrendiği gerçek bir yaşam öyküsünden esinlendiklerini, bir Anzak  torunu olduğunu ve bu hikayeyi anlatmak istediğini söylüyor.

Farklı bir coğrafyanın kültürel ve tarihi dokusunun yansıtılması epey zor iken, çevresel, mekansal ve dönemsel olarak bu başarılmış. İstanbul’da işgal güçlerine karşı düzenlenen sokak protestoları, Kuvayi Milliye, o dönem kostümleri ve şartları başarılı bir şekilde perdeye yansıtılmış. Semboller yerinde kullanılmış ve mistik atmosfer tadında verilmiş.

Başta Russell Crowe olmak üzere oyunculuklar da son derece başarılı. Yılmaz Erdoğan filmde ağırlığını hissettiriyor ve yerinde bir performans sergiliyor. Cem Yılmaz ise canlandırdığı karaktere biraz delidoluluk, biraz şakacılık katarak, karakteri kendi oyunculuğuna uygun şekle büründürmüş.

Kocasını savaşta kaybetmiş bir Türk kadınını canlandıran Olga Kurylenko’nun yerine bir Türk oyuncu daha mı iyi olurdu diye düşünmekten kendinizi alamıyorsunuz. Başarılı bir oyunculuk sergilemesine rağmen özellikle dublajın kötü olması bu düşüncenizi güçlendiriyor. 

Ödüller: