EN ÇOK KİTAP ÖDÜNÇ ALAN ÜYELERİMİZ
|
LİSANS ÖĞRENCİSİ YÜKSEK LİSANS ÖĞRENCİSİ AKADEMİK PERSONEL İDARİ PERSONEL |
EN ÇOK MULTİMEDYA ÖDÜNÇ ALAN ÜYELERİMİZ
1. Virginia THOMP COUCH |
|
EN ÇOK ILL (Inter Library Loan) ve BELGE SAĞLAMA HİZMETİNDEN YARARLANAN ÜYELERİMİZ
|
Kitap Makale |
MUZ SESLERİ
Yazarı: Ece TEMELKURAN |
Konusu:
Onu ağustosta muz tarlalarına götürecektim. Muz seslerini dinleyecekti. Nasıl sevineceğini, hayret edeceğini düşündükçe...'
Ece Temelkuran, kalplerin yağmalandığı yerden anlatıyor hikâyesini; Ortadoğu'dan. Bizden alıp döküntülerini iade ettikleri hikâyelerimizi geri almak için... Aşklarımızı, acılarımızı, haysiyetimizi... Yağmalandıkça kapattığın kalbini aç şimdi. Çünkü bu senin hikâyen. Sen de Ortadoğulusun!
(Arka Kapaktan)
Oxford, Paris, Beyrut üçgeninde yaşanan bir aşk ve savaş romanı olan Muz Sesleri'nde, Ece Temelkuran araştırmacı yönü ile Beyrut'ta yaşananlara yakından bakma fırsatı sunuyor. İlk defa aşka yer verdiği romanında, Beyrut'u ve aşkı farklı bir anlatımla dile getiriyor.
Gerek betimlemeler, gerekse şiirsel dili; özellikle romanın başlarında okumayı zorlaştırmasına rağmen sayfalar ilerledikçe tempo hızlanıyor. Felsefesi, tarih bilgisi, betimlemeleriyle altı çizilecek, alıntılanacak pek çok cümle yer alıyor:
“Ziad çocuk kütüphanesi gibi kokuyor. Eski kitaplar gibi değil, eski çocuk kitapları gibi kokuyor. Küçük, mavi ciltli bir kitap gibi...Ziad tam tamına içinde bir tarçın parçası unutulmuş Pal Sokağı Çocukları kitabı gibi kokuyor.”
Birçok karakterin olduğu çok katmanlı bu romanda; gücünü yarınsızlıktan alan Beyrut'u, “Herkesin birbirinde ya da hayat içerisinde eriyemeyecek kadar katı” olduğu Oxford'u, insanın kendi olmasını mümkün kılan bir aşkın yaşandığı Paris'i buluyoruz.
Kitaptaki en hüzünlü aşkı yaşamış olan Şatila Mülteci kampından Doktor Hamza'nın Beyrut’tan göndermek zorunda kaldığı ve gönderirken de bir hikayesi olduğunu bilmesi için kızı Filipana'ya yazdığı mektupların etkisinden çıkamıyoruz:
"...Tatlı kıbbem,
Bu gece bitince ne yapacağız, bilmiyorum. Hep birlikte beklediğimiz o sabah gelip de bu savaş bitince... Hepimiz, sadece 'ülke' adlı bir gemi batıp 'savaş' adlı bir adaya düşünce işe yarayan adamlarız. Eger bir gün 'kurtarılırsak' bu felaket adasından, hiçbir karşılığımız kalmayacak.
...
Kadınlar hep yeniden başlayabilirler Filipina. Ama erkekler... Onlar, savaş olmazsa kabuğunu sürükleyen bir salyangoza benzerler. Kabuklarımızı alırlarsa bizden geriye, gezdiği yerlerde sümüğünü bırakan böcekler kalır. Belki de, tıpkı çocukların salyangozlara yaptığı gibi hepimizin üzerine tuz döküp öldürmeliler. Bana sorarsan tatlı kıbbem, savaşı görmüş insanları barışta sağ bırakmamalı. Çünkü onlar, savaşı koyunlarında uyuturlar. Bir gün yeniden yakışıklı olma hayalı o kadar güzeldir ki barışta onlara güvenemezsin.
Bizim derdimiz ne biliyor musun Filipina? Annelerimizin intikamını almak için büyüyoruz biz. Lanet olası savaşın, tozun toprağın içinde her gece kırık oğlan çocukları büyüyor. Annelerinin babaları yüzünden nasıl ağladığını izleyen oğlan çocukları. Anneleri onlara o kadar aşık ki, yavaş yavaş büyüyüp babalarına benzediklerini görmüyorlar. Her gün biraz daha annelerinin kocası olarak ihtiyarlıyorlar küçükken. Bir gün bir kadın geleceğini sanarak büyüyorlar. Bütün bu saçma denklemi değiştirecek bir kadın. Ama gelse alacak yerimiz yok. Çünkü annelerimiz gibi ağlamayan kadınları nasıl seveceğimizi bilemiyoruz biz."
Romanda çok şey anlatma arzusu ile çok fazla karakterin yer alması; kişilerin karıştırılmasına yol açabiliyor ve bütünlüğü yakalamayı zorlaştırabiliyor. Ancak yazarın üslubu ve konuya yaklaşımı romanın gücünü ortaya koyuyor.
"İnsanların kalplerini yağmalıyorlar. Onlar da kalplerini kapatıyor. Hikâyelerimizi yağmalıyorlar. Kıra döke Asur tabletlerini nasıl kaçırıyorlarsa, hikâyelerimizi de bizden öyle kıra döke alıyorlar. Sonra geri kalan döküntüleri bize veriyorlar. “ Alın siz busunuz..!” New York Times Bestseller listesine giriyor döküntülerimiz. Döküntülerimizi, Kızılderililere renkli camlar verir gibi bize geri veriyorlar.”
YAZARI HAKKINDA
ECE TEMELKURAN Kitapları:
Ödüller:
|
Ece Temelkuran (d. 22 Temmuz 1973, İzmir, Türkiye), gazeteci ve yazar. 1991 yılında Bornova Anadolu Lisesi'ni, 1995 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. 1993 yılında Cumhuriyet gazetesinde gazeteciliğe başladı. İlk yazıları Patika dergisi'nde yayınlandı. Kadın hareketi, siyasi tutuklu ve hükümlüler, Güneydoğu sorunu üzerine çalıştı, röportajlar yaptı. Almanya'da kadın hareketi üzerine bir araştırma yaptı. Ardından avukatlık ruhsatnamesini aldı ancak bu mesleği henüz icra etmedi. Yurtiçinde ve dışında çeşitli dergilerde yazılar yazdı, CNN Türk'te muhabirlik yaptı. Dünya Sosyal Forum sürecini izlemek için 2003'te Brezilya'ya, 2004'te Hindistan'a gitti. Venezüella'daki sosyalist devrimini ve Arjantin'de ekonomik krizden sonra oluşan halk hareketini inceledi. Bu harekete ilişkin yazıları "Buenos Aires'te Son Tango" adı altında yazı dizisi olarak Milliyet'te yayınlandı. Milliyet gazetesinde "Kıyıdan" adlı köşesinde yazdı. Habertürk Gazetesin'de 8 Subat 2010 gününden itibaren yazmaya başlayan Temelkuran'ın yazı günleri pazartesi, çarşamba ve cumartesi oldu. Ancak 4 Ocak 2012 tarihinde Temelkuran'ın işine son verildi. Her yıl Dünya Sosyal Forumu'nu yerinde izlemeye devam ediyor. Ece Temelkuran, Aslı Erdoğan, Ümit Kıvanç, Bejan Matur, Beliz Güçbilmez, Murat Uyurkulak ve Şamil Yılmaz ile birlikte Son Bir Kez oyununun yedi yazarından biridir. 17 Ekim 2010 tarihinden itibaren Habertürk TV kanalında her pazar yayınlanmaya başlanan "Kıyıdan" adlı bir programı hazırlayıp sundu Girişimci ve yazar Metin Solmaz ile 1996 yılında evlenip 1998 yılında boşanmıştır. Bir suikaste kurban giden Uğur Mumcu ile CHP İzmir Milletvekili, TBMM Başkan Yardımcısı Güldal Mumcu çiftinin oğlu Özgür Mumcu ile 2007 yılında evlenip 2009 yılında boşanmıştır. (Özgür Mumcu, Sorbonne Üniversitesi’nde hukuk doktorası yapmış ve şu anda Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesinde asistanlık yapmaktadır.) Ece Temelkuran, film yönetmeni İnan Temelkuran'ın ablasıdır.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Ece_Temelkuran adresinden alınmıştır. |
INCEPTION (BAŞLANGIÇ) Senaryo: Christopher Nolan Senaryo (Kitap): Jake Lloyd (Anakin Skywalker)
Oyuncular: Leonardo DiCaprio; Marion Cotillard; Ellen Page; Cillian Murphy |
Konusu: Dom Cobb (Leonardo DiCaprio) çok yetenekli bir hırsızdır. Uzmanlık alanı, zihnin en savunmasız olduğu rüya görme anında, bilinçaltının derinliklerindeki değerli sırları çekip çıkarmak ve onları çalmaktır. Cobb’un bu ender mahareti, onu kurumsal casusluğun tehlikeli yeni dünyasında aranan bir oyuncu yapmıştır. Ancak, aynı zamanda bu durum onu uluslararası bir kaçak yapmış ve sevdiği herşeye malolmuştur.
Cobb’a içinde bulunduğu durumdan kurtulmasını sağlayacak bir fırsat sunulur. Ona hayatını geri verebilecek son bir iş; tabi eğer imkansız “başlangıç”ı tamamlayabilirse. Mükemmel soygun yerine, Cobb ve takımındaki profesyoneller bu sefer tam tersini yapmak zorundadır; görevleri bir fikri çalmak değil onu yerleştirmektir. Eğer başarırlarsa, mükemmel suç bu olacaktır. Ama ne dikkatle yapılan planlamalar, ne de uzmanlıkları, onları, her hareketlerini önceden tahmin ettiği anlaşılan tehlikeli düşmanlarına karşı hazırlıklı kılabilir. Bu, gelişini sadece Cobb’un görebildiği bir düşmandır.
Olay yeri ise zihniniz.
Yayınlanmasından kısa bir süre sonra son 25 yılın en iyi filmleri arasında gösterilen "Başlangıç", sıradışı bir konuyu, muhteşem bir görsellikle birleştiriyor. Film uzun olmasına rağmen, izlerken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz, aksiyon ve gerilim sahneleri sizi sürüklüyor; ancak bu düşündüren, zihninizi yormaya zorlayan bir sürüklenme...
Romantizm ve dramın da çok güzel işlendiği filmde, özellikle eşinin intihar sahnesi unutulmaz... Gerek senaryosu gerekse oyuncu performanslarıyla izlenmeye değer, etkileyici bir film.
Olağanüstü rüya sahneleriyle; anlamaya zorlayan, düşündüren, etkileyen, muhteşem bir film.